31 Ağustos 2009 Pazartesi

GLOBAL DÜZENBAZLAR – II





Önceki yazımızda “Global Düzenbazlar – I” başlığı altında bir vaka analizi yapmıştık. Bu yazımızda da, yine farklı bir hikaye anlatarak, e-brokerlıkla uğraşan arkadaşları ve diğer dış ticaret meraklılarını / meslektaşlarımızı bu konularda bilinçlendirmeye gayret göstereceğiz.

Sevgili hocamız Doç. Dr. Mehmet Melemen’in anlattığı öyküyü aynen paylaşıyorum. Danışmanlık da yapan hocamıza bir gün, akıl danışmak maksadıyla telefon geliyor ve arayan şahıs başından geçenleri bir bir anlatıyor : “Bir Nijerya firması, e-brokerlık sıfatım vasıtasıyla benimle irtibat kurdu ve çeşitli mandralık malzeme / bakliyat taleplerinin olduğunu, kendilerinin Nijerya’nın üst düzey bürokratları olduklarını ve eğer kendileri ile anlaşmaya varılırsa, çok büyük ölçekli alımlar yapacaklarını söylediler. Bunun üzerine kendilerine ; süt, çeşitli türde peynir , çeşitli bakliyat türleri için fiyat yolladım. Ödeme ve teslim şekillerinde herhangi bir sıkıntı gözükmüyordu. Akabinde, fiyatları beğenen Nijerya’lı temsilci her üründen birer teneke numune almak istediğini belirtti. Ben de kendilerine; 2 teneke tereyağı , 5 teneke farklı çeşitlerde peynir, bir kaç çuval bakliyatı bedelsiz olarak yolladım. Bu numunelerin hem taşıma masraflarını hem de mal bedellerini(semenini) kendi cebimden karşıladım. Öğretmenlik yaptığım için bir maaşım sadece bu taşıma ve semen masraflarına harcandı ama bağlantımın sağlam olduğundan emin olduğum, “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez!!!” diyerek bu masrafları gözardı ettim. Yaklaşık bir hafta sonra, adamlardan numunelerin ellerine ulaştıklarına dair yazılı onay ve teşekkür aldım. Bu beni çok sevindirmişti. Adamlar, kendi aralarında gerekli yazışmaları yaptıklarını ve sipariş vermeye hazır olduklarını söylediklerinde havalara uçuyordum. “Sonunda kendi ek işimi yapacak ve öğretmen maaşı ile idare etmek zorunda kalmayacaktım”, diye düşündüm kendi kendime. Hemen sipariş miktarını karşılayabileceğini düşündüğüm yerel üretcilere siparişlerimi büyük bir zevkle geçtim. Artık sadece önceden konuştuğumuz gibi para hesabıma yattığı zaman ben de malları Nijerya’ya gönderecektim. Tam bu sırada, bana semenin yattığna dair adamlardan bir mail geldi. Yalnız dipnot olarak şu yazılıydı : “Biz bu ülkede bürokrat olduğumuz için, direkt olarak bir Nijerya bankasından ödeme yapamadık ve bir Kanada bankası aracılığı ile paranızı yolluyoruz. Sizden ricamız XXXX Bank’ı arayarak kendileri ile transfer detaylarını görüşmeniz.” Bahsettikleri banka ismi hiç tanıdık gelmemişti. Ama yine de verdikleri numaradan bankayı(!) aradım. (Buraya dikkat ; Türkiye ve Kanada arasında 7 ile 10 saat fark var. Öyle her dakika aradığınızda pat diye karşınıza biri çıkması imkansız. Belli ki ; verilen numara yönlendirmeli bir Nijerya ve/veya başka bir Afrika ülkesine aittir.) Karşıma çıkan kişi, Kanada kanunlarına göre, transferin hesaba geçmesi için, kendilerine belli bir bedel ödenmesi gerektiğini belirtti. (Önceki hikayede de hatırlarsanız sözde(!) banka aynı yoldan para istemişti) İşte bu aşamada kandırıldığımdan şüphelenip sizi aradım, zira başka gönderecek de param kalmadı hocam, ne yapayım şimdi?” diyor dertli fert. Bu tarz dolandırıcıkları defalarca görmüş hocamız da, elbette geçmiş tecrübelerine dayanarak; “Bütün Afrikayı zaten doyurmuşsun, kışlık erzakları çıkmış, bari bırak da harçlıklarını başkası versin” cevabını veriyor. Gerçekten de öyle değil mi? Bu cevaptan sonra dertli fert, büyük bir sukut-u hayale uğruyor, çünkü görmek istemediği gerçekler karşısına çıkıveriyor.


Bu tarz global düzenbazlar hergün birilerinin karşısına çıkıyor. Eminim ki bir çoğumuz bu tarz bir maile cevap bile vermiyoruz ve kale almıyoruz. Ama bazen bu kişiler aramızdan bazılarını gafil avlıyor ve bedava olan ümidi binlerce dolara satıyorlar.



Bu nedenle lütfen özellikle internet üzerinden karşımıza çıkan umut tacirlerine zeval vermeyelim. Bu tarz kişiler çok çıkacaktır karşınıza. Kimisi Nijerya’lıyım der, kimisi Çin’lidir, kimisi Arap, kimisi İspanyol. Kim olduğunun hiç mi hiç önemi yok. Önemli olan yerleşmiş ve oturmuş bir uluslararası ticari içtihat vardır ve bunun düzenini ICC her sene yayımladığı bildirilerle sağlar. Lütfen biraz daha bilinçlenelim ve anlatıldığı zaman masal gibi gelen bu yaşanmış örneklere dikkat edelim. Unutmayalım ki bu tacirler hiç ummadığınız anda karşınıza çıkabilir.

Ne diyelim : “Ammannn Dikkat!!!”

Bu arada yeri gelmişken söyleyelim, önümüzdeki yazımızda da Çin’li firmaların oyunlarına ve Çin ile iş yaparken (bilhassa ithalat ayağında) dikkat etmemiz gerekenlere göz atacağız.

Devam edeceğiz..

Hepinize kolay gelsin. Bu yazı ile alakalı yorumlarınızı bekliyorum...



Berk PINAR

Dış Ticaret Uzmanı

GLOBAL DÜZENBAZLAR - I






Tekrar merhaba. Bu yazı dizimizde; özellikle e-dış ticaret (e-brokerlık )ile uğraşan arkadaşlarımızın başlarına gelen sıradışı olayları anlatacağız. Bu vesile ile de global dolandırıcılığın ve düzenbazlığın ne boyutlara geldiğini, ancak halen daha bunu gözardı eden ne denli amatörler (ya da bahtsız diyelim, başından geçen varsa kızmasın) olduğunu gözler önüne sereceğiz. Elbette bunu yaparken, amacımızın başından bu tarz bir kaza geçen arkadaşlarımızı yermek olmadığını da eklemek isterim. Tam tersine, tüm amacımız, hataları gözler önüne sererek, yeni arkadaşlarımızın, bu hataları tekrar yapmalarını önlemeye çalışmak.

Aslında bu hususta anlatılabilecek yüzlerce / binlerce hikaye var. Fakat ben bunlardan bir-iki tanesini sizlerle paylaşarak, bu global düzenbazlık ve hatta ümit tacirliği hakkında sizlere kısa bilgiler vereceğim.

Moderatörlüğünü yaptığım dış ticaret forumunda ortaya çıkan bir hadise aynen şu şekildeydi: İhracat tecrübesi az olan bir üyemize, bir Afrika ülkesinden “İki konteyner x tipi soğan, iki konteyner y tipi soğan” gibi bir fiyat talebi geliyor ve elektronik postada fiyatlar makul seviyedeyse, siparişleri katlayabilecekleri belirtiliyor.



Elbette, insani bir refleksle bu duruma çok sevinen yerel üretici / bahtsız ticaretçi de en makul fiyatını bizden de fiyatlandırma hususunda yardım aldıktan sonra karşı tarafa gönderiyor. Adamlar sorgusuz sualsiz, numune bile görmeden, bir kaç saat içinde fiyatı hemen kabul edip 510.000,00 $ ‘lık bir alım yapıyorlar(!). Tam da bu sırada ben, üyemize şöyle dedim; “Bakın X hanım, hayatınızda siz veya bir başkasının internet üzerinden hiç görmediği bir mala üç saat içinde yarım milyon dolar yatırdığını hayal ettiğiniz bir kaç dakika olmuş olabilir, ama lütfen artık uyanın çünkü bu adamlar birazdan sizden büyük bir şey isteyecekler. Çünkü size sadece şu an bedavaya ümit satıyorlar. Sizde bu ümit karşılığında bu kişilere bir ödeme yapmak zorunda kalacaksınız” dedim. Ve dediğim yaklaşık bir kaç saate çıktı. Kendisini bir ulusal Afrika bankası olarak tanıtan bir düzenbazlık neferinden şöyle bir mail geldi : “Adınıza yatırılan büyük miktarda bir para var. Bu paranın hesabınıza geçmesi için bize(sözüm ona bankaya) hemen komisyon olarak 3.500,00 $ yatırmanız gerekmektedir. Aksi takdirde paranızı alamayacaksınız. Hesap numaramız : bla bla bla !!!”



İşte; olayın kokusunun çıktığı an buydu zaten. Bankaların her havaleden komisyon veya masraf adı altında bir tutar aldığını hepimiz biliriz, fakat bankalar bunu eksik ödeme yaparak tahsil ederler. Eğer gönderen sizseniz, parayı nakit olarak da tahsil edebilirler. Ben bu maili okuduktan sonra hemen olaya müdahale ederek X hanım’ı bu parayı göndermekten vazgeçirdim. Kimbilir, belki kendisi, müdahale etmesek, yarım milyon dolar hayaliyle “Amaan canıım, yarım milyonun yanında üç bin nedir ki yollayım gitsin!!!” mantığıyla hareket edip o paradan da olacaktı.



En nihayetinde, mantıklı olarak düşünmek gerekirse, siz alıcı olsanız, böyle bir alım yapar mısınız? Ya da satıcı olsanız, bu kadar kolay para kazanılır mı diye de kendinize sorabilirsiniz. Hayatımızın her alanında ihtiyatlı olmakta fayda var. Hele ki ithalat/ihracat aşamalarında bu ihtiyat çıtamızı kat be kat yükseltsek hiç de fena olmaz.

Global düzenbazlar konusuna bir dahaki yazımıza; yeni bir hikaye ile devam edeceğiz.


Dış ticaretinizde başarılı ve kazasız bir kariyer dilerim.

Görüşmek üzere, devam edeceğiz...

Berk PINAR

Dış Ticaret Uzmanı

DIŞ TİCARETTE ÖDEMELER - II




Merhabalar. Önceki yazımızda dış ticarette kullanılan ödeme şekillerinden bazılarına değinmiş ve geri kalanlarını da bu yazımıza bırakmıştık. Bu yazımızda da; “akreditifli” ve “kabul kredili” ödeme şekillerine göz atacağız.

Dilerseniz her zaman ve her kaynakta “en sık kullanılan ödeme şekli” olarak lanse edilen ancak, benim şahsen bu yakıştırmaya pek de inanmadığım ödeme şekli olan “akreditiften” başlayalım.



1. AKREDİTİFLİ ÖDEME : (letter of credit – L/C) Dış ticarete konu olan malın, belli koşulların yerine getirilmesi kaydıyla, semeninin (mal bedelinin) ödeneceğine dair bankalar tarfından garanti verilen bir ödeme biçimidir. Başka bir anlamda “şartlı bir ödeme şeklidir” ve dış ticaretin en teknik konusudur. Bu ödeme şeklinde ithalatçıya “amir”, bankasına “amir bankası” ,ihracatçıya “lehdar” ve bankasına da “muhabir bankası” denir. Dolayısıyla bu dörtlü, akreditife konu olan partilerdir. Çok fazla teknik detaya girmeden kısaca şunları belirtelim ;

• Akreditif hem ithalatçıyı, hem de ihracatçıyı doğası itibariyle korur.
• Bu sistem diğer yöntemlere göre nispeten daha pahalıdır ancak en güvenilir yoldur.
• Mal bedeli banka taahhüdündedir (garantisindedir).
• Bankalar evraklar üzerinden işlem yaparlar ve mal ile ilgilenmezler. ***(Dolayısıyla eğer ihracatçı, sevkiyat yapmış gibi evrakları bankaya yollarsa parasını yine de tahsil edebilir.)***
• Akreditifi açan “ithalatçıdır” bu yüzdendir ki kendisine “amir” denir. Malı akreditifle alacağına karar verdiğinde harekete geçer ve bankasına ihracatçı lehine akreditif talimatını verir.
• İhracatçı akreditif koşularına uygun olarak malları sevk eder ve hazırladığı belgeleri bankasına teslim eder.
• Muhabir banka gerekli incelemeleri evrak üzerinden yaparak, lehdara semeni (mal bedelini) öder.
• Uluslararası içtihata göre; alıcının ülkesindeki banka masraf ve komisyonlarını alıcı, satıcı ülkesindeki banka masraf ve komisyonlarını satıcı üstlenir.
• İthalata konu olan evrakları kendi bankasından tahsil eden amir, gümrüğe müracaat ederek gümrük çekim işlemlerini başlatır.
• Tüm akreditifler doğası itibariyle (UCP 600’den bu yana) geri dönülemez yani “gayri kabilirücu / irrevocable” şeklini almıştır.
• Genel hatlarıyla en çok kullanılan akreditif şekli “gayri kabilirücu / teyitli / ödenmesi ertelemeli (vade varsa)” şeklindedir. (“irrevocable/confirmed/deffered”)
• Sözleşme sırasında, ihracatçı tam olarak hangi belgelerin, kaçar nüsha olarak hazırlanması gerektiğini net olarak bilmelidir.
• Amirin, akreditif koşullarını yerine getirmeyen lehdara ödeme yapılmayacağına ilişkin güvencesi vardır.
• Bankalar bu kontrolü, amir adına kendileri üstlenirler.
• Lehdar ise, bir bankanın ödeme güvencesine sahip olduğu için nispeten daha rahattır.
• Akreditif mektubundaki her hata için bankalar para cezası uygularlar. Bu nedenle akreditif mektubu çok dikkatli ve özenli hazırlanmalıdır. Öyle ki, proformada ürünün adı yanlış bile yazılmış olsa kesinlikle ve kesinlikle bu hata düzeltilmeye çalışılmamalıdır. Bu süreç, rezerv yemeye kadar varabilir. Yani proformada karşı taraf size “100 adet pantelan” yazsa bile siz bunu düzeltip “100 adet pantalon” yazmayın ve bırakın o şekliyle kalsın. Çünkü önceden de belirttiğimiz gibi, bankalar evrak üzerinden iş ve işlem yaparlar ve ürünle ilgilenmezler bu nedenle; evrakta “pantelan” yazıyorsa, o banka için “pantelan”dır.



2. KABUL KREDİLİ ÖDEME: (acceptance credit) Bir poliçe eşliğinde, mal bedelinin (semenin) belli bir vadede ödeneceğini taahhüt eden ödeme şeklidir. Yani satılan malın, bir poliçeye bağlandığı anlaşılabilir. Bu poliçe ithalatçının bankası tarafından kabul edilmek suretiyle kullanılır. Bu da bankaları, aracı konumuna getirdiğinden, tarafları kendilerine bu hizmet karşılığı komisyon ödemek zorunda bırakır. Sadece alıcı tarafından kabul edilmiş poliçeye “trade acceptance” , banka avalli poliçeye de “banker’s acceptance” denir. Aslında ve özünde bu poliçeli ödeme modeli hem “vesaik mukabilinde” , hem “mal mukabilinde” hem de “akreditifte” kullanılabilir.

• Vesaik mukabilinde; malların alıcıya gönderilmesinden sonra, bankanın semenin tahsili yerine poliçeyi alıcıya kabul ettirip, bedelin daha sonra (vade geldiğinde) ödendiği anlaşılır.
• Mal mukabilinde; ithalatçı gümrükten çektiği mallara istinaden, ödeme yapması gereken süre zarfı için, bir poliçe kabul ederek hem kendine ikinci bir finansman gücü yaratır, hem de satıcı için riskli olan mal mukabili satışını bir nebze de olsa daha çalışılabilir bir şekle getirir.
• Akreditif ile kullanılan kabul kredisinde ise; ihracatçının küşat mektubuna uygun vesaiki bankaya ibraz ettiğinde, mal bedelini tahsil etmeyip, banka tarafından kabul edilmiş poliçenin vadesinde ödeneceğini taahhüt altına alan bir ödeme şekli olarak açıklayabiliriz.


Bu iki ödeme şekli bir hayli teknik olduğundan, dilimiz affola. Lakin bunları da bilmeden pek çok şey dış ticaret ile uğraşıyorsak noksan kalır. Daha sonraki yazılarımızda yine tecrübe odaklı yazılar yazmak üzere.

Kaynak : igeme


Saygılarımla,

Berk PINAR

Dış Ticaret Uzmanı

DIŞ TİCARETTE ÖDEMELER - I





Önceki yazılarımızda ithalat süreçlerini başlatmış, teslim şekillerine kadar kısa ve öz açıklamalarda bulunmuştuk. Bu yazımızda da ödeme türleriyle alakalı bazı kısa açıklamalar yaparak her birinin artılarını ve eksilerini açıklamaya gayret edecegiz.

Tıpkı gündelik hayatımızda olduğu gibi dış ticarette de ödemeler; veresiye sisteminden, ön ödemeli beyaz eşya satın alımı misaline veya taksitli, senetli, kredili, kefilli alışveriş modellerini de içine alacak şekilde çeşitlendirilebilir. Elbette bu şekillendirmeler dış ticarette farklı şekilde adlandırılmaktadır.



En basitinden başlamak gerekirse ;


1. PEŞİN ÖDEME : (prepayment, advance payment) Malı mahalle bakkalınızdan almak adına önce parayı verdiğinizi, malın da bir hafta sonra size teslim edildiğini düşünün. Bu şekilde mal almanız için mahalle bakkalınıza oldukça güvenmeniz şart olsa gerek değil mi? İşte bu nedenle bu tarz bir ödeme modelinde güven ön plandadır ve ancak alıcı, satıcıya yeterince güveniyorsa bu modelle çalışmaya razı olmalıdır, zira mal sevkiyatının gecikmesi veya hiç olmaması gibi bir durumda tüm risk ithalatçının üzerinde olacaktır. Bununla beraber de imalat için gerekli tutarın ithalatçı tarafından karşılandığı da unutulmamalıdır. Her ihracatçının hayallerini süsleyen bu ödeme şekli malesef alıcı tarafından oldukça elverişsiz olduğu için çok fazla tercih edilmez. Ancak malı satan taraf tek üretici, monopol veya tek mübessil konumundaysa, bu tarz bir çalışma şekline ithalatçıyı ikna edebilir. Aksi takdirde herhangi bir ithalatçının bu ödeme şeklini sıklıkla benimsemesi oldukça hayalperest olur.





2. VESAİK MUKABİLİ : (cash against documents , documentary collections) Yine aynı malı, mahalle bakkalınızdan satın aldığınızı ama bu kez sözkonusu malı, bakkaldan teslim alabilmek için fişini ve ödeme yaptığınıza dair dekontu bankadan aldığınızı ve bakkalınıza teslim ettiğinizi tahayyül edin ve bakkalınızın malı ancak dekont ve malzeme fişi ile beraber size teslim ettiğini düşünün. İşte bu model ödeme şekli; vesaik mukabilidir. Yani evrak karşılığı ödeme modeli. Siz ithalatçı olarak gümrüğe gelen mallarınızın evraklarını bankanızdan teslim alırsınız. Çünkü evraklar (vesaik) mal beraberinde gümrüğe ulaşmaz. Vesaik, yükleme akabinde / sevkiyat sırasında bankaya yollanır ve ancak siz ödeme yaparsanız veya ödeme yapacağınıza dair bankaya bir güvence ve/veya teminat bırakırsanız, size evrakları teslim ederler. Siz de bu evraklar eşliğinde gümrüğe (bu örnekte bakkalınıza  ) giderek, ödemeyi yaptığınızı ispat edersiniz ve malları gümrükten teslim alırsınız. Buarada ciddi riskler ihracatçı üzerindedir. Çünkü evraklar (vesaik) hata yapılarak, banka yerine ithalatçıya yollanmış olabilir ki bu durumda ithalatçı herhangi bir ödeme yapmadan malları çekebilir. Buna mukabil, ihracatçı da kendisini asgari anlamda korumak için ;

• Çalıştığı bankadan “aval” yani garanti istemelidir.
• Paranın bir miktarını (eğer mümkünse) nakit almaya gayret göstermelidir.
• Malları, varış limanındaki antrepoyu da kapsayacak şekilde sigortalamalıdır.




İthalatçı olarak avantajlar da ;

• Mallar ülkeye gelmeden ödeme yapmadığı için finansman avantajı sağlanır.
• Ucuz ve sade bir satın alma yönetimidir.
• Mallar gümrüğe geldiği zaman “küşat” izini alınarak mallar incelenebilir ve gerekirse mallar reddedilebilir.






3. MAL MUKABİLİ : (Open Account, Cash against Goods) Bu model tamamıyla mahalle bakkalınızdan yaptığınız “veresiye” alışveriş olarak özetlenebilir. Siz bakkalınından istediğiniz ürünü talep edersiniz, o satıcı olarak reyondan talep ettiğiniz ürünü size sunar ve siz de keyfiniz geldiği zaman ödemeyi yaparsınız. İşte “mal mukabili” ödeme de aynen böyledir. Bütün risk bakkalın, yani satıcının yani başka bir deyişle, ihracatçının üzerindedir. Siz de alıcı yani, ithalatçı olarak müşteri olmanın dayanılmaz rahatlığını yaşarsınız. Yalnız tahmin edilmelidir ki bu tarz bir ilişkiye girebilmek için bakkalın yani satıcının sizi çok iyi tanıması gerekmektedir. Dolayısıyla çalışma şeklinizin bu raddeye gelmesi belki aylar, belki de seneler alabilir. Elbette ki bu tarz bir ödeme modeli her ithalatçının mumla aradığı esnek bir modeldir. İhracatçı açısından oldukça dezavanyajlı bir model olan “açık hesap” modeli umarız ki her ithalatçımıza nasip olur.  Yalnız sunduğu dengesiz adaleti sayesinde çok da tercih edilmeyen bir model olduğunu belirtmeden de geçmeyelim.




Devam edeceğiz...

Berk PINAR

Dış Ticaret Uzmanı

NEREDEN VE HANGİ YOLLARDAN İTHALAT YAPABİLİRİM?

Tekrardan selamlar. Önceki yazılarımızda “Neden İthalat Yapmalıyım?” ve “Ben İthalat Yapabilir miyim?” sorularına cevap vermeye çalışmıştık. Bu yazımızda da “Nereden ve Hangi Yollardan İthalat Yapabilirim?” sorusuna yanıt bulmaya çalışacağız.

Önceden de belirttiğimiz gibi algılanan anlamda “dış ticaret iki boyutludur”. Temelinde ise bir taraf için ihracat varsa, diğer taraf için de, pek tabiidir ki ithalat olacaktır. Bu nedenle sizlere danışmanlık yapacak, size klavuz olacak adresler, internet siteleri , kurum ve kuruluşlar da tabiatıyla aynıdır. Çağdaş dış ticaretin boyutu artık “internettir”. Bu nedenle her nevi arama motoru ve şirket rehberleri sizin iş yapacağınız tedarikçi ve/veya müşterinize ulaşmanızda bol miktarda yardımcı olacaktır.

Kısa bir özetle; tercih ettiğiniz arama motorundan yaptığınız araştırma sonrasında aşağıda yazacağım B2B (Business to Business) sitelerine girerek alınacak/satılacak nemanın veya hizmeti tanımlayan kelime ile aratın. Çıkan sonuçları (biraz zaman alsa da) süzerek hedef tedarikçinize ulaşmaya çalışın. Bu çalışmayı arka arkaya belli başlı B2B sitelerinde yaptıktan sonra zaten bazı şirketler üzerinde yoğunlaşmanız gerektiğini göreceksiniz. Bu şirketlerin internet sitelerini de ziyaret ederek “güvenilirlik / fiyat / kalite / sürerlilik” denklemini kafanızda olabildiğince oluşturmaya gayret gösterin. Buarada; özellikle internet üzerinden tanıştığınız şirketlere bilhassa dikkat etmenizi öneririm, zira pek çok şirketin (ya da kendini şirket olarak tanıtan uyanıkların) başka fabrika resimlerini kendi şirket resimleri gibi sitelerine döşediklerini ve site ziyaretçilerini kandırmaya çalıştıklarını lütfen unutmayın!!! (Ekseriyetle Çin şirketleri “nasılsa siz oraya gitmezsiniz, nasılsa dünyanın bir ucu” diyerek bu yolu deniyorlar.) Bu yüzden, bu tarz bir üçkağıda baştan düşmemek için şirketin cari bilgilerini sözkonusu ülkenin Türk Ticaret Müsteşarlığı’ndan muhakkak sorgulatın. “O adreste sözkonusu şirket var mı, varsa ne durumda vb.?” sorulara muhakkak cevabı önceden vermiş olun. Bu da yetmez ve yeterli bilgi alamazsanız ithalat yapacağınız ülkeden bir uluslararası gözetim şirketi ile anlaşarak gerekli ön “hafiyelik” çalışmasını gerçekleştirin..

Tüm bu ön çalışmaların akabinde, eğer herşey tamamsa ve ithalat yapmaya hazır hale geldiyseniz bir gümrük müşavirine vekalet vermeniz, malın Türkiye’ye geldiktan sonraki aşaması için yetecektir. Elbette bunun öncesinde bir nakliyeci ile anlaşmanız da gerekmektedir.(Her ne kadar nakliyeci ile anlaşmak teslim şekline bağlı olsa da siz yine de kendi fiyat araştırmanızı en başından yapın.)

Peki; artık tedarikçimizi bulduğumuza göre, malı nasıl alalım, nasıl ödeyelim, nasıl taşıyalım? İşte tüm bunları ilerleyen yazılarımızda açıklayacağız.


Yararlanabileceğiniz birkaç klavuz dış ticaret sitesi :


Her türlü soru, görüş/öneri ve bilgi paylaşımı için : www.ticaretforumu.com

İstanbul Ticaret Odası : www.ito.org.tr
Dış Ticaret Müsteşarlığı : www.dtm.gov.tr
İstanbul İhracatçı Birlikleri : www.iib.org.tr
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı : www.sanayi.gov.tr
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi :www.igeme.org.tr


Yararlanabileceğiniz birkaç B2B sitesi :

www.kompass.com
www.alibaba.com
www.made-in-china.com
www.eindiabusiness.com
www.ukclassifieds.co.uk
www.germanybusinesshub.com
www.usaexportimport.com
www.HollandExports.com

Diğer yazılarımızda görüşmek üzere...

Saygılarımla,

Berk PINAR

DIŞ TİCARETTE TESLİM ŞEKİLLERİ

Önceki yazılarımızda ithalat süreçlerini başlatmak için gerekli olan bilgileri vermiştik. Şimdi de yine hem ithalat hem de ihracat için çok büyük bir yer kaplayan, seminer ve konferansların değişmez konusu olan “teslim şekillerine” göz atarak bu önemli ve elzem konu üstünde herkesin bahsettiği genel tanımlardan ziyade yapılan genel yanlışlıkları ve genel algılama hatalarına değinelim.

Öncelikle başlamak adına şunu bilmeliyiz : Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) her sene bir dizi bülten yayımlar. Bu bültenler zaman zaman güncellenerek uluslararası ticareti şekillendirmeye ve çok başlılığı / çok sesliliği ortadan kaldırmak ve buna mukabil tekdüze ve yeknesak uygulamalara geçmeği hedeflerler. Bu bağlamda ICC, teslim şekillerine de en son 2000 senesinde (Incoterms 2000) bir revizyon yayımlayarak, şuanda kullanılan güncel sürümü, uluslarası ticaretle uğraşanlara sunmuştur.

Peki; ortalama on senede bir güncellenen bu önemli unsurlar nasıl oluyor da bu kadar yanlış kullanılıyor? Bildiğiniz üzere genelde tüm ihracatçılar ve ithalatçılar nedenini halen daha anlamadığımız bir şekilde sürekli “EXW, CIF, FOB” teslim şekillerine takılmıştır ve her ne hikmetse, başka bir alternatif olduğunu da gözden kaçırmaktadırlar. Peki ama, onüç adet teslim şeklinden neden sadece üç tanesi bu kadar popülerdir? İşte bu sanırım her zaman büyük bir muamma olarak kalacaktır. Öte yandan genel geçer tanımları bir tarafa bırakarak aşağıdaki unsurlara dikkat etmenizi şiddetle tavsiye ederim.


Hiçbir zaman unutmamamız gereken en temel noktalar;

1) Eğer yükümüz “küpeşteyi” (geminin yan duvarı) aşacak şekilde yüklenmiyorsa (veya RO/RO gemisi gibi kıçtan yükleme söz konusu ise) CIF (Cost, Insurance & Freight) gönderilerinizde CIP (Carriage & Insurance Paid to...) terimini kullanmanız çok çok daha uygun olur. Zira CIF ve CIP birbirinin ikizi gibidir. Tüm yükümlülükler ve sorumluluklar alıcı için de satıcı için de aynıdır. CIP teriminde ek olarak bilmemiz gereken, karma nakliyelerde CIF yerine tercih edilen bir kloz olduğudur. Sadece CIF'ın denizi sevdiğini unutmayalım ve lütfen her faturanın üzerine CIF yazmayalım artık. Çok genel bir yanlışlıktır. Örnek : Tırla Selanik’ten Bursaya gönderilen bir malın ihracatcısı hem sigortayı ödüyor, hem navlunu karşılıyorsa (ihracat için işlemlerin zaten onun tarafından yapıldığını unutmadan) size gelen faturanın CIF olması yanlıştır. Çünkü Selanik’ten Bursa’ya henüz bir kanal inşaa edilmedi ve tahminimce arada bir herhangi deniz de yok. :-) Velev ki malınız Selanik’ten gemiye yüklendi ve Gemlik’e deniz yolu ile geldi. Oradan da ara nakliye ile sizin istediğiniz yere geldi. Karma nakliye olduğundan CIP terimi nispeten daha doğru olacaktır. Selanik’te mal, gemi küpeştesini aşmış olsa, o zaman CIF yazılabilir ama her multımodal taşımanın da CIF olmadıgını unutmayalım lutfen.



2) Sadece deniz ve nehir taşımacılığında kullanılan terimler aşağıdaki gibidir. Eğer kara, tren veya hava nakliyesi seçenekleri söz konusu ise, bu klozların kullanılmış olması, sorun çıktığı andan itibaren bizim aleyhimize olur. Bu nedenle, şahsen bu klozları her ihracatınızda ya da ithalatınızda kullanmanızı tavsiye etmiyorum. Şartlara ve duruma uygun davranmakta fayda var.

a) FAS – (Free Alongside Ship) gemi doğrultusunda teslim (gemi yoksa zaten neden FAS?)

b) FOB - (Free on Board) küpeşteyi aştıktan sonra gemi bordasında teslim (gemi yoksa, küpeşte zaten aşılmaz)

!!! Teslim şekli olarak FOB'u mal değeri hesaplamalarındaki FOB ile karıştırmayalım!!! Her ihracat mal değeri hesaplamasında FOB değerine başvurulur ama bu, gemi üstünde masrafsız teslim yapılacağı anlamına gelmez...

c) CFR – (Cost and Freight) varış yeri......(limanı ) olarak belirtilen yerde (yine deniz ve nehir taşımacılığı için uygun)

d) CIF – (Cost, Insurance & Freight) mal bedeli , sigorta ve navlun ( eğer gemi ile taşınmayacaksa CIP daha doğrudur)

e) DES – (Delivered Ex-Ship) varış limanı...olarak belirtilen yerde “GEMİDE” teslim (eğer gemi yoksa varış limanında gemi de olmaz , o zaman DES hiç olmaz, genel mantığa ters)

f) DEQ – (Delivered Ex-Quay) varış limanı...olarak belirtilen yerde “RIHTIMDA” teslim (eğer gemi yoksa varış limanı da olmaz , o zaman DEQ hiç olmaz, genel mantığa ters)



3) “Incoterms” yazıldığında 2000 senesine referans verildiğine dikkat edelim. Her ne kadar yazılmayan her referans kloz "Incoterms 2000"e zımni atıf (üstü kapalı atıf) olsa bile, önceki halleriyle başka bir teslim şekli anlatılmaya çalışılmış olabilir. Örneğin; eskiden mevcut bulunan FOT (Free On Truck) ibaresini bugün yazdığınızda elinize, sorun anında daha büyük bir sorundan başka bir şey geçmez. Çünkü incoterms 2000'de bu ibare yoktur. Ama özel hukuk gereği siz FOT teriminin varolduğu “Incoterms”ü bulup yazarsanız ve karşı tarafa bu klozunuzu onaylatırsanız sorun kalmaz, zira özel hukuk, genel hukukun her zaman üzerindedir. Sözün özü refere ettiğimiz ibarelere dikkat etmeliyiz.





4) Buarada aklıma gelen bir başka detay da ; “EXW” klozunun kullanımındaki genel bir hata : Tıpkı CIF ve FOB gibi EXW terimini de kullanmayı çok seviyoruz. Tüm faturaların üzerine sanki 13 değil de sadece 3 kloz varmış gibi ya CIF ya FOB ya da EXW yazıyoruz. Ancak her bir kloz başka bir içerik barındırır ve bildiğiniz gibi EXW klozu ihracatçı için minimum risk, sorumluluk ve yükükümlülük taşır. İhracatçı, yani “satıcı” sadece ve sadece malı kendi iş yerinde teslim etmekle soumludur. (ya da belirtilen başka bir yerde) Peki siz ihracat yaparken malın çıkış işlemlerini yapmıyor musunuz? Malın yüklenmesinde yardımcı olmuyor musunuz? Eminim ki hepimizin, bir gümrük komisyoncusu var, ya da bu işi kendi bünyenizde yapıyorsunuz ve sattığınız malın ihracatındaki gümrük işleriyle kendiniz uğraşıyorsunuz. O halde EXW tanımının dışına çıkıyorsunuz. Çünkü EXW 'de malı alıcının aracına yüklemek bile yoktur, ara nakliye yoktur, gümrük işlemleri keza yoktur. O halde ya bunlara hiç karışmayacaksınız (ki bu genel ticari içtihata aykırıdır, çünkü uygulamada bu tarz işlere karışılır ve sözkonusu işler müşteri adına halledilir) ya da eğer ki bu işleri devralıyorsanız da, FCA (Free Carrier) terimini kullanacaksınız ki daha doğru bir kullanım olsun. Aslına bakarsanız bu klozlar sadece birer kılavuzdur. Esas olan sizin müşteri ile yaptığınız yazılı antlaşmadır yani “akittir”çünkü o antlaşma özel hukuka girer. Orada da haklar, sorumluluklar , yükümlülükler ve sorun anında başvurulacak idari yargı mercileri açıkça belirtilmelidir ki sonradan sorunlar büyümesin. Sözün özü, “Incoterms 2000” refere edildiğinde ilk önce neler yapmak, nelerden kaçınmak istediğinize önce net olarak karar verin ve faturaya onu yazın veya faturayı karşı taraftan o şekilde talep edin ki sonradan sıkıntı çıkmasın.



Saygılarımla...


Berk PINAR

Dış Ticaret Uzmanı

Ben İthalat Yapabilir Miyim?




Her türlü tanımı bir tarafa bırakalım. Sadece şuna değinelim. Evet, dileyen herkes ithalatçı olabilir. İstediğiniz ürünü istediğiniz kadar ithal edebilirsiniz. Yalnızca bir kaç kaide vardır. En önemlisi herkesin tahmin edeceği üzere yüz kızartıcı şuçlara sokabileceğimiz ürünlerin ithalatının yasak olmasıdır. Mesela uyuşturucu, kumar makineleri ve insan/hayvanların canlarını ve sağlıklarını tehlikeye atacak her türlü ürün gibi. Bunun dışında kalan hemen hemen her ürünü ithal edebilirsiniz. (İkinci el elektronik eşya bir istisnadır ve malesef yasaktır, halbuki ne iyi olurdu Amerika’dan ikinci el bol miktarda Iphone’lar getirtseydik değil mi?)


Devletin politikası ihracatı desteklemek ve ihracatın önüne çıkabilecek her türlü bürokratik ve politik engeli kaldırmak istikametindedir. Tam tersi olarak ithalatta prosedürler, bürokrasi , ve hatta zaman zaman “birilerini görmek” malesef bu işin olmazsa olmazlarıdır. Devlet de en başında ithalat yapabilmeniz için demiştir ki : “Vergi numaran varsa, gerçek ya da tüzel kişi olman fark etmez, sen ithalat yapabilirsin”.



Peki madem öyle; “Ben gerçek kişi olduğuma ve benim vergi numaram da olmadığına göre; e-bay’den bir kitap satın aldığımda bunu nasıl ithal edeceğim?” diye sorabilirsiniz. Buarada da nöans şu yöndedir : Malum hepimizin Almanya’da , Fransa’da bir akrabası veya bir tanıdığı vardır ve elbette bu “cömert” yakınlarımız bizlere hediyeler yollamaktadır.(nerde öyle amca bizde!) İşte bu sebepten ötürü devletimiz ticari değeri olmayan hediyelere , kitap ,cd gibi eserlerin ithalatına izin verirken dar bir anlamda “sorun çıkarmaz”. (elbette makul ölçülerde)



O zaman bu ne demek oluyor? Eğer malımın ikamesi buarada değilse buyrun meydan sizin...
Dilediğiniz gibi ithalat yapabilirsiniz; ama siz yine de öyle hemen B2C’lere yönelmeyin, ve diğer yazılarımızı bekleyin..

Saygılarımla,

Berk PINAR

Neden İthalat Yapmalıyım?

Bu yazımızda “neden ithalat yapmalıyım?” sorusuna cevap vermeye çalışacağız. Bildiğiniz üzere; her devletin ithalattan ziyade ihracatı kalkındırmaya yöneldiğini ve bunu bir devlet politikası olarak benimsediğini önceki yazımızda belirtmiştik. Peki “Ben neden ithalat yapmalıyım? Bana, şirketime ve hatta büyük düşünürsek devletime faydası ne olur?” İşte bu yazımızda kısaca bunlardan bahsedeceğiz.

Bilindiği üzere; her ülke dünya üzerinde mevcut olan kaynaklardan ve zenginliklerden eşit oranda faydalanamamaktadır. Örneğin ;yanı başımızdaki İran’dan petrol, doğal gaz ve hatta uranyum bol miktarda çıkarken, bizde bu cevherler neredeyse yok denecek kadar azdır ve sanki 1639’da imzalanan “Kasr-ı Şirin” antlaşması 300 yıl sonraki yer altı zenginliklerini, bizlerin ayaklarının altından alırcasına hazırlanmıştır. ( Sanırım bu da malesef bizim şanssızlığımız.)



İşte bu gibi nedenlerden ötürü; eğer bir mal, bir değer, bir zenginlik, bir cevher ya da bir meta sizin ülkenizde mevcut değilse yapacak tek şey bunu dışarıdan ikame etmektir. Yani “ithalat” yapmaktır.Yalnız buarada “bıçak sırtı” denebilecek bir ince çizgi vardır ki bu da dış ticaret dengesidir. Yani yaptığınız ithalat hacminin, gerçekleştirdiğiniz ihracat hacminden az olmasıdır, ki bu zaten en temel çıkarımdır. Bir ülkenin dış ticaret hacmi ne denli “artı veriyorsa” o ülke o denli refah seviyesine kavuşmaktadır. Tam tersi olarak da ne kadar “eksi”niz varsa o kadar dışa dönük ekonomiye sahipsinizdir ve işler sizin için gün geötikçe daha da zorlaşacaktır demektir. Eğer uzun vadede dış ticaret hacminiz üstüste “eksi” almaya devam ediyorsa şundan emin olabilirsiniz ki zamanının “Duyum-u Umumiyesi” şimdilerin bilinen ismi ile “IMF” ve “Dünya Bankası” her daim yakınınızda ve hatta tam arkanızda olacaktır.



Peki ithalat yapmayalım mı? İthalat o halde kötü bir şey mi?

Hayır kesinlikle değil. Ancak tutarlı, ölçülü ve mantıklı davranmakta fayda var. Bunları yapmak içinde şu aşağıdaki perspektifleri düşünmek ve yapacağımız ithalatın şu unsurları içerdiğinden emin olmamız gerektiğini düşünüyorum.

• İhracata dönük (ara mamül, al – sat ticaretleri)
• Teknoloji ithalatları (hammadde çıkışlı)
• Girdi ithalinde maliyet avantajlı (bunun için teşvik rejimleri vardır ki ilerde bahsedeceğiz)
• Rekabet potansiyeli arttırıcı (Kalitesiz Çin ürünlerini kasdetmiyorum elbette)
• Haksız rekabeti önleyici mallar (özellikle kalitesiz Çin mallarından uzak durularak)

Yeni yazım “Ben İthalat Yapabilir Miyim?” konulu olacak.

O zamana dek görüşmek üzere,

Berk PINAR

Dış Ticaret Üzerine - Giriş -

İsmim Berk PINAR. Mesleğim dış ticaret uzmanlığı. Hem çalıştığım şirkete hem de dışarıdan diğer şirketlere dış ticaret alanında danışmanlık hizmeti veriyorum. Bu blogdan katkılarımı da ağırlıklı olarak dış ticaretin ithalat boyutundan vermeye çalışacağım. Bunu yaparken teorik bilgiden mümkün mertebe kaçınacağım; zira bu zaten Geliştrend’in ana teması. Bu nedenle olabildiğince yalın, tecrübe odaklı, teknik veriler dışında kalan yaşanmış hadiseler etrafından dolanarak “iş görür” bilgiler aktarmaya çalışacağım.

Neden ithalat yapmalıyım, ithalat sürecinde bana ne gerekli ,tedarikçimi nasıl seçmeliyim , ithalatlardaki finansal gücü nasıl sağlarım, ithalat aşamasında kimlerle ve hangi sektörlerle koordinasyon içinde olmalıyım , sorun çıktığında bunu nasıl çözerim v.b. konularda fikir vermeye gayret göstereceğim.

Buarada şunu da belirtmem de fayda var : Malum, dış ticaret dışarıdan bakıldığında iki boyutludur. Bir uluslararası alıcı vardır ki buna “ithalatçı” yani “limandan içeri alan” anlamına gelen “importer” denir. Bir de satıcı vardır ki buna da “ihracatçı” yani “limandan dışarı eden” manasına gelen “exporter” denir. Aslında bu aşamada bir ayırım yaptığımız için böyle bir ikilik ortaya çıkmaktadır. Esasen almak-satmak , gitmek-gelmek , terk etmek-terk edilmek gibi zıt olduğunu düşündüğümüz kavramların tamamının altında aynı unsurlar yatar. Aynı eylemin farklı etkenleri yüklemin çatısını değiştirse de kanaatimce dış ticaret açısından ithalatın da ihracattan pek bi farkı yoktur.

İleriki yazılarımda görüşmek üzere..

Sevgilerimle ve dostlukla..

Berk PINAR