21 Aralık 2011 Çarşamba

TÜRK ADALETİ ÜZERİNE - II -







Bu yazıyı okumadan evvel ilk etapta, bu yazının ilk bölümünü okumanızı tavsiye ederim. Eğer o yazıyı da okuduysanız, buyrun aşağıda devamı mevcut...

Hee bir de şimdi yukarda anlattıklarıma ek olarak; “jurnaller” türedi. En vahimi de bu grup. Bu jurnal grup, yemeden içmeden kesilip, yurtdışı mercilere, holiganlığın, partizanlığın sınırlarını zorlayarak, Türk’ü şikayet etme alışkanlığını kazanmış kimselerdir. Bu jurnaller, yabancıların dayatmaya çalıştığı “böl/yönet” prensibinin kafası basmadığı için, bilmeden de olsa neferleridir. Bu jurnaller, Avrupa’da kurulu olan ve her fırsatta "bizi çok sevdiği belli olan" çeşitli mercileri kendilerine ebedi dost bilip, kardeşini şikayet etmekte hiç bir sakınca görmeyen tuhaf canlı biçimleridir. Bu jurnaller “Avrupa’dan” gelecek yardımla rakiplerinin erimesini istemek gibi akılalmaz planlar ve amaçlar gütmektedir. Ama onlar şunu unutmasınlar ki; suçluluğu ispat edilen bir kişi, en fazla girer içeri çeker cezasını, ki bahse değer kişiler zaten içerdeler . En fazla biraz daha yatarlar. Eğer gerçeketn suç sabitse, bundan doğal bir süreçte olamaz zaten. Tüzel kişiler de gerekli ceza-i müeyyide neyse, onunla cezalandırılır olur biter. Yalnız ne var ki; sizlerin yaptığı bu jurnallik, tarihe geçecektir. Onlar suçlu da olsalar, suçsuz da olsalar, sizin yaptığınızın adı vatan hainliği olacak. Sizin yaptığınız jurnallik, her zaman sizin lekeniz olacak. Beyhude çabanız belki bugün işe yarayacak, ama sizin yüzünüz her zaman bu utanca,bu çamura bulanacak. Bir Türk’ü sırtından bıçaklayan olarak kalacak isminiz. Unutmayın ki; dünya kamuoyunun sizin e-postalarınıza ihtiyacı yok. İnternet çağındayız. Herkes istediği bilgiye ulaşabiliyor. Sizin çabanız kime hizmet ediyor? Bundan birkaç sene evvel İsviçre maçında yaşanan tatsız olayları tekrar tekrar göstererek Avrupa’nın gözüne soktuk. Sonrası malum. Sizler “kol kırılır yen içinde kalır” lafını bilmeyenlerdensiniz. Aslını inkar edenlerdensiniz. Aslına hıyanet edip, yabancıların eteklerine sarılanlarsınız. Siz “Jurnaller”, sizden tam manasıyla nefret ediyorum. Ok yaydan çıktıysa, zaten o ok, varacağı yere varacak. Darbe planlandıysa ve bu önlendiyse zaten kişiler bu hususta ceza alacak, şike yapıldıysa zaten gerçek ve tüzel kişiler bunun cezasını en ağır şekilde çekecek. Bu konuda hem fikiriz. Ama sizin yaptığınız “gambazlık” ve bunu asla anlayamam. Bu yaptığınız tüm ulusun itibarını zedeliyor. Reklam ve madara ediyorsunuz hepimizi jurnalliğinizle (kendiniz dahil).



Aklı selim olan kişi ne yapar? Önce kısa dönemli tarihi tarar? Örnek veriyorum bu Platini denen adam daha bundan 8-9 ay evvel Euro Bilmem Kaç için biz Fransızlarla yarışırken, lobi yapıp, Fransizlara bu ölçekli bir turnuvayı ikram etmedi mi? Ardından da çıkıp, sizin de bir UEFA başkanınız olsun, siz de turnuva alın demedi mi gevrek gevrek? Şimdi ne oldu da bu (lisanımı bağışlayın) Fransız dölü, birden sizin için ilah oldu? 20.12.2011 (dün) itibarıyle Fransız meclisi Sözde Ermeni Soykırımı inkar etmenin suç olmasını tartışmaya hazırlanırken, nereden çıktı bu Fransız sevdanız? Liseden gelen bir alışkanlık mı? Fransızdan, İsviçreli’den ne hayır gördünüz bugüne kadar? Bir kıyaklarını yazın şuraya, yemin billah susarım. Yapmayın, şapşal olmayın. Bırakın bu işi yargı çözsün. Yaptığınızın vatan hainliği olduğunu anlayın. Hakimden çok hukuk yalağınızı düşünmeyin. Unutmayın deveden büyük fil var ama, siz köstebekliği seçmeyin.

O rahibin yaptığı gibi sessiz kalmayın fakat, fikri mücadelenizi burada verin. Burada konuşun, burada yargıya başvurun. Abuk sabuk mercilerle ittifak olmaya çalışmayın. Bugün elinizi verirseniz, yarın kolunuzu kaptıracağınızı unutmayın ve bırakın herkes işini yapsın. Asker, asker olsun, gazeteci, gazeteci olsun. Topçu topçuluk yapsın. Ve elbette hakim, hakim kalsın. Herkes hakimliğe soyunmasın. Ve beni de içerdekilerin avukatı sanmayın. Sadece yaptığını kınayan biriyim. Size sizin doğrunuz nasılsa, bana da benim doğrum böyle.

Özetle, topu taça atarak defans yapılmaz. Burada dik dur, onurunla burada çarpış. Kazanacağından eminsen, kahpeleşmeye ne gerek var? Yanlış mı?

Son olarak; adalet saraylarımız var ama içi boş odalarla dolular. Saraylar var ama, koridorları hukuksuzlukla dolu. Saraylar var ama, 13 yaşında 24 kişi tarafından tecaüze uğrayan yavrucağa “rızasıyla beraber oldu” diyebiliyor. Deniz Fener’lerini el fenerine dönüştürebiliyor. Saray var ama, Üzülmez’leri hiç mi hiç üzmüyor. Lakin yine de siz, adalete inanın, adalete yine de, herşeye rağmen ve hatta “rağmenlerine rağmen” güvenin. Toplumun sübabı hukuk, şambreli hakimdir. Ne diken olsun ne çivi. Bırakın su akıp gitsin, nasılsa su, ne yapar ne eder, yatağını bulur...