15 Aralık 2011 Perşembe

KÖTÜ PATRON ADAMI PATRON YAPAR...



Bu sabah yine her zamanki saatimde uyandım, her zamanki gibi hazırlanıp işe gitmek için servise koştum. Koşarken aklıma bir cümle düştü. Belki çoktan söylendi, belki yüzlerce kez uygulandı. Ama olsun, bu kavram benim için yeniydi... Önerme şu “Kötü patron; adamı, patron yapar”.

Bilemiyorum günümüz rekabet koşullarında ne kadar doğru ne kadar yanlış ama; insan psikolojisini ele aldığınızda bence makul bir önerme. Size zam yapmayan, sosyal haklarınıza riyaet etmeyen, size, sizin hakettiğinizi düşündüğünüz değeri vermeyen, çalışmalarınızı takdir ve teşekkür etmeyen bir iş veren, sizi uzun vadede ancak “patron” yapar. Ama iyi, ama kötü. Dinsizin hakkından imansız gelir derler ya, bu da o hesap. Tabii patron olmak için ya da en azından kendi işinizi uygulanabildiği ölçüde yapabilmeniz için bazı belli başlı değerlere de sahip olmalısınız. Örneğin; kapital, sektör ve ürün bilgisi, profesyonellik vb.

Öte yandan bilhassa orta ve büyük ölçekli firmalarda kurumsallık adına, tek alanda uzmanlaştırılan ve bırakın diğer departmanları, kendi departmanında, yan masada oturan adamın bile ne iş yaptığını bilmeyen milyonlarca personelden de bir işveren gibi her konuya vakıf olmasını beklemek de hayalcilik olur. Yani, örneğin bir Y sektöründe faaliyet gösteren X şirketinin Z ürünü için satış müdürü olan bir personel, zamanının geldiğini düşünüp, uygun koşulları beklemeden, Y sekötürünün geneline hitap edecek bir firma kurmak istediği anda, büyük ihtimalle çuvallayacaktır. Öte yandan, kişi kendini özele değil de genele hazırlıyorsa, uygun zamanı kullanmayı becerebiliyorsa, yeterli finansal güce de şu ya da bu şekilde erişebilecek çevre veya cesareti varsa (aile, eş dost, finansal ortaklık veya kredi yoluyla) kabuğunu kırıp kendi firmasını kurmalıdır. Bunu yaparken dikkat etmesi gereken nokta da, bir patron gibi düşünüp, tüm konular hakkında bilgi sahibi olmaya dikkat etmelidir. Çünkü işverenlik veya kendi işine sahip olma nosyonu, masa başında tüm günü harcayıp, tek bir iş yapmaya benzemez.

Belki de patronlar bu yüzden o kibirli tavrı takınıyordur, bilemem. Hani şunu dermiş gibidirler “Sen masanda sadece bir iş yaparken, ben hepinizin ne yaptığını ve nasıl yapmanız gerektiğini bilen kişiyim, ne yaparsan yap, seni takdir etmem çoook uzun zaman alacak”. Evet belki de haklıdır kendince, ama bu bile beni önermemden saptıramaz. Çünkü bunu deneyip görmek istiyorum. İster batsın, ister çıksın. Uygun zaman, doğru alan, doğru ortaklıklar, doğru yatırım, doğru finans hesaplarıyla mükemmelliğe sadece bir adım uzaktayız. Sadece masa başında geçirdiğimiz verimsiz saatler bizi bunu görmekten ve cesur olmaktan alıkoyuyor. Ve belki de bu yüzden, çağdaş ve modern köleliği “Sosyal Güvenlik Kurumu” diye bir lafla cicileştiriyoruz. Modern kölesin, ötesi yok.

Ya gardiyan arkasını dönmüşken kır zincirini ve Spartacus ol ya da bırak dağınık kalsın ve ne kendi hayatına ne de yakınlarına bile iz bırakamadan göç git buralardan. Bilemiyorum, biraz zaman, biraz enerji (ki Einstein’a göre Zaman = Enerji) biraz da cesaretle yapılamayacak birşeyin olmadığna inanıyorum.

Doğru zaman geldiği zaman bu yazıya link vererek, konu hakkında yeni bir güncelleme yapacağım...

Sevgilerle...