21 Aralık 2011 Çarşamba

TÜRK ADALETİ ÜZERİNE - I -





Merhaba. Yine bir olay takıldı kafama, iki kelam edeyim, iki satır karalayım dedim. Canımı sıkan olay şu; son yıllarda Ergenekon ile başlayan, Balyoz ve İnternet Andıcı ile devam eden ve sonunda da, Şike soruşturmasıyla tavan yapan bir hukuk kıyımının yaşanması. Öte yandan, bir takım “taraf” olan kişilerin, (davasına göre partizanların, ya da daha sığ diğmalılarda görüldüğü üzere holiganların) bu hukuksuzluğu cansiperhane şekilde savunmaları. Sıranın bir gün kendilerine geleceğinden haberdar olmasına rağmen (ya da belki o kadarını bile düşünemeyenler de vardır) avuçlarını iştahlı iştahlı, kasıla kasıla ovuşturmaları ve karşı taraf gördükleri kişilerin, çürümelerini insalıklarına sığdırmaları...

İkinci Dünya Savaşı’nda geçen bir hikaye vardır, belki bilirsiniz. Hani şu ilk başta Nazilerin yahudileri alıp götürdüğü zaman “nasıl olsa yahudi değilim” dediği için sesini çıkarmayan, sonra yine aynı Nazilerin sırayla çingeneleri; yaşlıları, sakatları, eşcinselleri teker teker toplarken “nasılsa ben .... değilim bana ne?” dediği, ama en sonunda aynı Nazilerin kendisi için geldiğinde de sesini duyacak kimseyi bulamamasını ve sığınacak kimsesinin kalmadığını anladığı hikayeden bahsediyorum.



Hukukun ele alınışında çok basit bir temel vardır. “Herkes, suçluluğu ispat edilene kadar suçsuzdur” Bunun tek bir önergesi vardı(r). O da “DELİLDEN, SANIĞA ULAŞMA” prensibidir. (kıta avrupası hukuk modeli) Öte yandan şimdi şimdi Türk Adalet sisteminde “SANIKTAN (!) DELİLE ULAŞMA” sistemi gelişti. (el turco model) Daha iddianamesi çıkmamış popüler soruşturmalarda; nice gazeteciler, muvazzaf subaylar, topçular, başkanlar, profesörler apar topar evlerinden “Savaş Suçlusu” muamelesiyle çıkarılıp, koparıldılar. Deliklere tıkıldılar, eşlerinden, çocuklarından ayırıldılar. Aylarca ayda bir kez görüşmelerine izin verildiler. Toplumdan koparıldılar, üzerlerine daha iddianame hazırlanmadan atılan çamurla boğduruldular. En acımasız cellatların “pas” diyeceği uzun süren psikolojik işkencelere maruz kaldılar. Ve aylar sonra, uzun aylar, hatta seneler sonra iddianameler ortaya çıktı. Kiminin başlandı yargılama sürecine, kiminin ki hale beklenmekte. Yargılanmaya başlandı bir çoğu ama, aylar süren medyatik ve populist karalama kampanyasında onlar zaten toplum nazarında suçluydu. Onlar zaten infaz edilmişti. Onlar zaten mahkeme “Özgürsün tamam çek git!” dese de aynı noktalara gelemeyeceklerdi. Gelseler bile hayatlarından en verimli seneler çalınmıştı. Ve buna utanmadan buna “adil yargılama süreci” diyorduk.

Polisin yaptığı teknik takipleri kesin kanıt sanan ahmakgiller, ortalıkta çığırtkanlık yaparak, yanında dizlerinin bağının çözüleceği kişiler hakkında klavye delikanlılığı yapıyor ve TV’nin cam ekranından faydalanarak, parmaklık gerisine hakaretler giydiriyorlar. Şunu unutuyorlar : İddianame bile, bir kişinin yargılanaıp suçlu bulunası için yeterli değildir. Adı üstünde bu bir “iddianame”dir . Eğer iddianamenin ne olduğunu bilmiyorsanız, sizi ilkokul 1.sınıfa yollayabiliriz. Benim öğretmenim çok iyi bir öğretmendi. Ben yaramazdım, tembeldim, gevezeydim (oldukça) ama o iyidi. Neriman Öğretmen’in size bile öğreteceği daha çok bilgi var. Git, konuş, danış, fikir al...

İddianame - İddia edilen konular bütünü... Kesin değil, net değil, kanaat değil, yargı hiç değil. Açık mı? Savcının bile söz konusu iddianame hazırlanırken, bu husus hakkında konuşma yetkisi olmazken, kimileri kendilerini hukukun üstünde görüyor olmalı ki, astını astarını bilmeden, işkembe-i kübradan üfürmeyi kendilerine düstur edinmişler. Peki ben soruyorum ; size mi kalmış Ergenekon’dan, Balyoz’dan Şike davasından bilip bilmeden, hukukçu gözüyle yorum yapıp toplumu manipule etmek?

Devamı geliyor...