27 Aralık 2009 Pazar

GLOBAL DÜZENBAZLAR - III








Merhabalar.. Bu yazımda hem “global düzenbazlar” yazı dizisine devam edeceğim, hem de “hayati lojistik detaylar” yazı dizimize gönderme yapacağım. Önceki yazılarımda uluslar arası ilişkilerde, ticarette nakliyecilerin öneminin üzerine basarak dem vurmuştuk. Bugünkü yazımız da hemen hemen aynı paralellikte.



Kısa bir vaka anlatarak konuya hızlıca girelim : Malatya’dan yüklenen 20 ton kuru kayısı, Türkiye’de ihracata dair gümrük işlemlerinden geçtikten sonra (yani tutarı, cinsi, tonajı beyan edildikten sonra) ihracata hazır hale getiriliyor ve akabinde gümrük halatları bağlandıktan sonra yola çıkıyor. Ortalama bir haftalık bir yolculuğun ardından Fransa’nın bir kentine malzemeyi teslim etmek için Fransız gümrüğüne geliyor. İthalata dair işlemlerin akabinde kayısılar alıcı tarafından teslim alınıyor. Elbette buraya kadar her şey normal seyrinde ilerliyor. Alıcı önceden edindiği tecrübelere istinaden malı tartıyor ve sonucu 18 ton olarak çıkartıyor. Bu olayın ardından hemen satıcı firma ile irtibata geçerek malın iki tonunda noksanlık olduğunu ve ödemeyi 18 ton üzerinden yapacağını beyan ediyor. (mal mukabili çalışılmış – dış ticarette ödemeleri incelemek için buyurun buraya) Satıcı firma biraz da ihracat tecrübesizliğinin verdiği dezavantajla malın 20 ton olarak yüklendiği konusunda ısrar etse de, ilerideki işlerin önünü tıkamamak adına itirazına son veriyor ve eksik ödeme tahsil ediyor.





Peki böyle bir durumda neler yapılabilir, nasıl böyle bir şey olmuş, burada nakliyecinin önemi nedir? Bir de bunlara değinelim.






Soru 1 : 20 ton kayısı nasıl bir haftada 18 ton olur?


Cevap 1 : Oldukça basit. Tam kurumamış kayısı yolda su kaybıyla kütlesinin %10’unu buharlaştırırsa (ki bu zaten olağan bir durum, tıpkı salatalıkların hale doğru yolda gelirken büyümeye devam etmesi gibi) bir haftada yirmi tonda iki ton su kaybı yaşanabilir. İzafi anlamda yok olan bir maddeden değil, şekil değiştiren bir elementten bahsediyoruz. Yoksa elbette hiçbir madde yoktan var olmaz, vardan yok olmaz. :)






Soru 2 : Bu aşamada nakliyeciye danışılsaydı, onlar bu hususta ne yapabilirdi?



Cevap 2 : Nakliyeciye eğer danışılsaydı, nakliyeci ilk etapta satıcıyı ve kendini haklı çıkarabilmek adına şu soruları sorması gerektiğini öğütlerdi. “Kap adetlerinde noksanlık var mı, eğer varsa kaç kap, eğer yoksa deformasyon yapılmış mı yani ellenmiş mi veya çalınma gözlenmiş mi, mal gümrüğe vardığında gümrük halatı bağlı mıydı (ki değilse zaten gümrük işleminde denetim olur). Bunların akabinde ihracat sırasındaki kantar fişini de satıcıya ulaştırabilir ve satıcıyı argümanında nispeten haklı konuma taşıyabilirdi.








Soru 3 : Böylesi bir durumu peşinen nasıl engellersiniz?


Cevap 3 : Bir kere unutmamak gerekir ki; meyve-sebze işlerinde bu tarz dalavereler çok olur. Bu nedenle ödeme koşullarında belki biraz daha katı olmak sizin riskinizi azaltabilir. Belki pazarlık şansınız da azalabilir ama hiç değilse zarar etmezsiniz. Veya bu tarz durumlar için müşterinizi önceden uyarıp onayını alabilirsiniz. Bu sayede sevk sonrası sorun yaşamazsınız.






Soru 4 : Şayet böylesi bir durumla karşılaşırsanız, çıkış nasıl olur?


Cevap 4 : Olasılıklar dahilinde ya fire payına katlanırsınız, ya karşı tarafın katlanmasını iknaya çabalarsınız , ya uzlaşamazsanız sözleşmenizde belirtilen idari mahkemelere başvurursunuz (ki her satış sürecinde bilhassa ihtilaf halinde yetkili olacak mahkemenin belirtildiği bir satış sözleşmesi yapılmasını öneriyorum), ya da uluslararası bir hakem heyetine başvurursunuz.







Soru 5 : Bu işte karşılaşılan diğer “çakallıklar” nelerdir?


Cevap 5 :Sadece tonaj firesinden değil, aynı oyunu malı teslim alan firma “malların belirli bir oranının çürük, ezik vb. çıktığını” söyleyerek de yapabilirler. Bu aşamada da alıcı taraf yüklemeye dair beklediğiniz paranın tamamını ödemekten kaçınacaktır.




Sonuç olarak; elbette her işte risk var, elbette her işte fire payı var ama bir de şu var ki; eğer fire olacaksa veya risk unsuru mevcutsa, bunun dümeninin sizin elinizde olması gerekir, karşı tarafta değil. Ayrıca “Nasılsa ileride daha çok iş yaparım!” düşüncesiyle yelkenleri kolayca suya indirmemeliyiz. Neticede bu tarz olaylar milli serveti ve ticari ünvanımızı zedeleyen eylemler.



Kısacası her zaman değindiğimiz gibi ; aman dikkat!!! Özellikle dış ticarette, daha fazla ihtiyatlı olmakta fayda var. Neticede büyük olasılıkla mal sattığınız ya da mal aldığınız kişiyi belki de hiçbir zaman şahsen tanımayacaksınız ve siz ona bir bilgisayar ekranına bakarak güvenmeye çalışıyorsunuz. Unutmayın!!!




Görüşmek üzere..



Berk PINAR